The Qizilbash are Turkic-speaking Azerbaijani background, united in their belief in Twelver Shia Islam. Kizilbash are Azeri Turks tribes mainly from Anatolia and Azerbaijan. The main different of Qizilbash Oghuz tribes with other Turkic people is that they are Shia Turkic people. Therefore the name Qizilbash is usually applied to them only. Some of these tribes in Afghanistan were subdivided in clans included the: Bayāt Shahseven Ansarlu Shaaghasi Shāmlu Afshār
Qızılbash çepniler
SEYH CUNEYT İLE TRABZON KUSATMASINA KATILAN VE SAH İSMAİLE DESTEK OLAN QIZILBASLAR ŞİMDİ BÜTÜNÜ SUUNİ OLMUSTUR
OSMANLİ ÇEPNİLERİ KARDENİZDE RUM , ERMENİ VE GURCÜLERİ MUSLÜMAN YAPMASINI ÇEPNİLER SAĞLAMIŞTIR
16. ve daha sonraki yüzyıllarda, tabi gerek Çepniler arasında gerek komşuları olan diğer Türkler arasında Alevi inancını taşıyanlar bulunabilir. Fakat Ömer, Osman, Bekir isimleri, onlardan pek çoğunun Sünni olduğuna asla şüphe bırakmıyor. Diğer taraftan; 5-10 haneli Çepni köylerinde camiler bulunuyor. 15.yüzyılın ikinci yarısı 16.yüzyılın birinci yarısında Âşıkî’nin dediği gibi ‘bîdin/dinsiz’ insanlar değil bilakis dindar bir topluluktur.Bir taraftan Safevi propagandası, diğer taraftan Osmanlı’nın –Anadolu’nun her tarafında yaptıkları gibi- tımarlarını ellerinden alıp kendi kullarına ve kul oğullarına(yani devşirme zümresine mensup olanlara) vermeleri yüzünden aralarında Alevilik belki daha az yayılmış olabilir”
Şah İsmail’in Safevi Devleti’ni kurmasından sonra Anadolu’dan İran’a göç eden Türkler arasında da Çepniler vardır ve bunların büyük bir kısmı veya tamamı Doğu Karadeniz Çepnileri’dir.
Çepniler’in, İran’dan çıkarılıp Doğu Karadeniz’e geldikten sonra bu bölgede Tirebolu, Görele ve Vakfıkebir yörelerine yerleştikleri ve sayılarının 100.000 civarında olduğu rivayet edilmektedir.
Hacı Bektaş Veli Vilayetname’sinde, H.Bektaş Veli’nin müritlerinin Çepniler olduğu anlatılır.
“Hacı Bektaş, Kırşehir’e, Suluca Karahöyük’e(bugünkü Hacı Bektaş ilçesine) gelir. Burada Çepni Boyundan bir oymak oturmaktadır. Uluları, Yunus Mukri’dir. Yunus Mukri, okumuş-yazmış bir insan olup dört oğlu vardır: İbrahim,Süleyman, İdris ve Saru. İdris ile Saru da okumuşlardır. İdris’in karısı, Bektaşiler tarafından sonradan kutlu sayılacak olan ‘Kadıncık Ana-Kutlu Melek’tir. Kadıncık Ana’nın çocuğu olmamaktadır. Birgün rüyasında, ondört dolunay koynuna girer. İdris Hoca, bunun, çocuğu olacağı manasına geldiğini müjdeler. Daha sonra Hacı Bektaş Veli çıkagelir. Kadıncık Ana’yı evlat edinir. Onun duası sayesinde ve burun kanı kerametiyle Kutlu Meleğin çocuğu olur. Doğan çocuğun adı, Timurtaş veya Seyyid Âli Sultan’dır”.
Mehmet Âşıkî, Menazıru’l-Âvâlim adlı eserinde; “Birçok göçebeler gibi Alevi olan bu Çepniler, zamanla Sünnileşmiş ve Lazlar da tamamen Müslüman olmuştur. Sürmene ve Araklı kazalarında yaşayan ‘Çebi‘ adı taşıyan kalabalık ailelerin de Çepniler’den olduğu anlaşılıyor” demektedir.
“18.yüzyılda (Osmanlı’da) uğranılan büyük mağlubiyetler sonucunda devlet otoritesi son derece zayıfladığı için yörelerin idaresi, oraların yerlisi olan güçlü şahısların eline geçer. Devlet ilk önce ‘mütegallibe’ ve ‘derebeyi’ deyip bunları tanımışsa da sonra ‘âyân’ adını vererek varlıklarını kabul etmiştir. Böylece Türkiye’nin çok bölgelerinde olduğu gibi, Karadeniz kıyılarındaki şehir ve kalelerde de âyânlar ortaya çıktı. Bu âyânlardan bazıları veya çoğu Çepniler’den idi. Batıdaki âyânlardan ve Tirebolu, Görele ve Vakfıkebir derebeyleri ile Trabzon’un doğu yörelerindeki derebeyleri arasında kesin ve sürekli mücadeleler vuku bulmuştur. Bu mücadeleler sonucu da kalabalık Çepni toplulukları Sürmene, Of ve Rize yörelerine yerleştiler...Ünlü haydut Çepni Ali, Rize Çepnileri’nden olup en sonunda başına 300 kişi toplayarak Rus harbine katılmıştır”.
Görüldüğü üzere, 18.yüzyılda Trabzon’un batısında bulunan Çepniler’le, doğusundaki Lazlar arasında uzun süren kavgalar olmuş ve 1738’de Çeteci Abdullah Paşa’nın Trabzon valisi olmasıyla kısa sürede bu kavgalar sona ermiştir
Yine bazı kaynakların belirttiğine göre; Görele’de meskun Çepniler’in, yerlerini terk ederek kara ve deniz yollarını kullanıp Trabzon-Giresun arasındaki bölgede yaşayan halkın malına , canına zarar verdikleri bilinmektedir. Bunların tekrar eski yerlerine gönderilmelerini,bu gibi davranışlarına son verdirilmesini ve suçluların cezalandırılmasını emreden 1145(1732) tarihli bir ferman çıkarılmıştır.
“Kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler ve bizim tesbitlerimiz; Çepniler’in cesur, savaşçı ve geleneklerine sıkı sıkı bağlı bir topluluk olduğunu gösteriyor. Bunlara, coğrafi yapının ve çalışma şartlarının bu tür ilişkileri engelleyici özelliklerini de eklersek, Çepniler’in neden diğer boyları etkileyemediğini anlayabiliriz...
Bütün bu bilgilerden; Çepni boyunun Anadolu’ya gelen ilk Türk boyu olduğu, Çepniler’in Anadolu’nun Türkleşmesine çok büyük katkılarda bulundukları, hatta Akkoyunlu ve Safevi Devletlerinin kuruluşunda önemli rol oynadıkları anlaşılmaktadır.
Batı Anadolu’da İzmir, İzmit, Adapazarı ve Balıkesir’e gitmelerine rağmen en yoğun yerleştikleri, varlıklarını bugüne kadar devam ettirdikleri ve kültür mirasını en iyi muhafaza ettikleri bölge Doğu Karadeniz bölgesi,bu bölgede de Âsar/Ağasar/Akhisar yöresi olmuştur.
Doğu Karadeniz bölgesiyle ilgili resmi kayıtlar16.yüzyıldan itibaren tutulmaya başlanmış. Bu kayıtların büyük bir kısmı henüz incelenmediği için konumuz olan Ağasar Çepnileri hakkında da, çok detaylı ve yeterli tarihi bilgiye sahip olmak mümkün olamamıştır. Mühimmeler, Hatt-ı Hümayunlar,Kadı Sicilleri,Tahrir Defterleri ve diğer arşiv vesikaları incelendikçe Çepniler’le ilgili daha doyurucu bilgilere sahip olacağımız muhakkaktır”.
Çepniler’in, öteki Türk-Oğuz boyları gibi Selçuklu Fetihlerine katıldıkları hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ancak bu boydan önemli bir kolun, Selçuklu Devleti’nin kurulmasında ve Anadolu’nun alınmasında rol oynamış olduğunu söylemek mümkündür.
Çepniler, Akkoyunlu Devleti’nin kurulmasına katılmışlardır. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan devrinde, İlaldı adlı beyleri ile bu büyük hükümdarın başlıca seferlerinde bulunmuşlardır.
Anadolu Çepnileri XVI. yüzyılda; Atçeken, Halep Türkmenleri, Ramazanlı Ulusu, Dulkadırlı, Ulu Yörük adlı göçebe uluslar arasında ve Trabzon yöresinde yaşamakta idiler. Konya İlinin, kuzeyde Haymana ve doğuda Kayseri’ye kadar uzanan geniş yaylalarında yarı göçebe bir halde yaşayan oymaklar Atçeken adıyla anılmakta idiler. Konya bölgesinde bir Çepni Oymağı da, Koçhisar’da yaşayan bir Unguş Bölüğü toplulukları arasında bulunmaktadır. Fakat bu Çepni Oymağının, Unguş Bölüğü gibi, Koçhisar bölgesine Adana’nın Saruçalı Bucağı’ndan geldiği anlaşılmaktadır.
Halep Türkmenleri, Kanuni devrinde üç oymağa ayrılmışlardır. Bunlardan 53 ev kadar olan birinci oymak, Antep’in kuzey-doğusundaki Rumkale Bölgesinde oturmaktadır. İkinci oymak, ‘Kethüda’nın yönetiminde Gündüzlü kazasında bulunmaktadır. Üçüncü oymak da, çok küçük olup Halep Vilayetinin doğu mıntıkasında yaşamaktadır. Bu oymağın adı, “Başını Kızdılu’’dur. Rumkale’de yaşayan birinci oymak, XVII. yüzyılın ortalarında Karabalar, Korkmazlu, Sarılı, Karalar vb. obaları meydana getirmiş olup belgelerde kendilerine “Oturak Çepni” denilmektedir. Bu Oturak Çepniler, öteki Türkmen kolları gibi 1690’da Avusturya’ya karşı yapılan sefere çağrılmışlardır. ‘Başını Kızdılu’ adını taşıyan oymağa gelince; bunların nüfusları çoğalarak türlü topluluklara ayrılmışlardır. Sonra Adana, Aydın ve Saruhan’a göç etmişlerdir.
Ramazanlı Ulusu, Adana bölgesinde yaşayan küçük bir oymaktır. Dulkadırlı Ulusu ise, iki küçük oymaktır.
Trabzon Çepnileri XVI. yy.da göçebe hayatını bırakmış olmakla birlikte bu boy, görenek ve geleneklerini yalnız o yüzyılda değil, ondan sonraki yüzyıllarda da kuvvetle saklamışlardır.
Prof.Dr.Faruk Sümer, Oğuzlar(Türkmenler) adlı kitabının(Anda yayınları-I, III.Baskı) değişik sayfalarında şu ifadeleri kullanmaktadır:
*“Oğuzlar’ın, İslam aleminde meşhur olan ‘Türk Keçesi sattıkları..”
*“Oğuzlar, manevi şahsiyetlere büyük saygı gösteriyorlardı”
*X. y.y.da Oğuzelinde kadınlar, diğer Türk illerinde ve cahiliye devri Araplarında olduğu gibi erkeklerden kaçmazlar ve yüzlerini örtmezlerdi”
*“Oğuzlarda, evlenme geleneğinde başlık yaygındı”
*“Oğuzlar, sakallarını tıraş etmekte ve yalnız bıyık bırakmaktaydılar. Türkiye’de de bu geleneğin uzun müddet devam ettiği, din adamlarından başka halkın ve askerlerin, sakallarını yülüdüklerini yani tıraş ettiklerini biliyoruz”
*“Oğuzlar, umumiyetle yün-keçe elbise giyerlerdi”
Geyikli ve ‘Ağasar Yöresi Halkı’ arasında, yukarıda belirtilen özellikler bugün hala varlığını sürdürmektedir.
Yaptığımız incelemelere göre; keçe yapılıp kullanılmakta, yün elbiseler yapılıp giyilmekte, bu yün elbiselerin dokumacılığı yerli olarak yapılmakta, dokumalara ‘şal’ adı verilmektedir. Hatta Şalpazarı İlçesinin adı da, yöre köylerin dokudukları şalları pazarladıkları yer olmasından kaynaklanmaktadır.
Yine yöre halkı, manevi şahsiyetlere büyük önem verirler; bir anlaşmazlık durumunda bu manevi şahsiyetlerin hakemliğine başvururlar, onların söylediklerine de itiraz etmezler.
Kadınlar erkeklerden kaçmazlar; hatta bütün işleri, erkek ve kadın birlikte yürütürler.
En önemlisi de, sakal konusu. Nedense halk, sakallı insanı, eğer altmış yaşın üzerinde değilse çok ayıplar. Sakal kesmek ile ilgili “yülümek” tabirini kullanırlar.
Osmanlı Coğrafyacılarından Mehmet Âşıkî, XVI.y.y.ın sonlarından yazdığı Menazirü’l-Avâlim adlı eserinde, Trabzon bölgesinde yaşayan Türkler’in önemli bir kısmının Çepniler olduğunu ve Trabzon bölgesinin batı ve güney tarafındaki dağların “Çepni Dağları” adıyla anıldığını yazmıştır.
1756 tarihli bir i’lamdan öğrenildiğine göre; Canik muhassılı Süleyman Bey ve kardeşi Ali Bey, 12.000’den fazla bir askerle Giresun kasabasını basarak, çok sayıda kişiyi öldürmüş, halkın mallarını yağmalamışlardı. Kasaba halkı Giresun Kalesine sığınmak zorunda kalmış; Süleyman Bey ile adamları 23 gün süre ile kaleyi kuşatarak kasabadaki ev eşyalarını Samsun’a taşımışlar, daha sonra da kasabayı tümüyle yakmışlardı.
Bu olaydan sonra, soygunculuk yaptıkları için idama mahkum olan Giresun’lu Dizdaroğulları Ali ve Abdi adlı kişiler, Giresun Kalesine sığınmışlardı. Onları yakalamakla görevlendirilen Canik Kaymakamı Hacı Ali Bey, emrindeki askerlerle Giresun kalesini 63 gün kuşattıktan sonra, bu kişileri ele geçirmiştir”
Prof. Dr. Faruk Sümer’e göre
XVI. yüzyılda, Amasya, Canik (Samsun), Çorum, Karahisar-ı Şarki, Kastamonu, Kengırı (Çankırı), Sivas ve Trabzon(2) sancaklarındaki yer adları incelendiğinde, 24 Oğuz Boyu’nun 21′i bölgeye yerleşmiştir. Bunlar; Kayı, Bayad, Kara-Evli, Yazır, Döğer, Todurga, Afşar, Kızık, Beğ-Dili, Karkın, Bayındır, Çavundur, Çepni, Salur, Eymür, Ala-Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva ve Kınık boylandır. Bölgede bu boylara ait toplam 268 yer adı bulunmaktadır.
Amasya’ya bu boylardan 14′ü yerleşmiş olup, bunlara ait 26 yer adı belirlenmiştir. Canik’e (Samsun) 10 boy yerleşmiştir; bunlara ait 19 yer adı vardır. Çorum’a 13 boy yerleşmiştir; bunlara ait 28 yer adı vardır. Kara-Hisar Şarki’ye 10 boy yerleşmiştir; bunlara ait 19 yerleşim adı belirlenmiştir. Kastamonu, Sivas’tan sonra en fazla boy adının belirlendiği sancaktır. Burada yerleşen toplam 15 boya ait 68 yer adı vardır. Kengırı’da (Çankırı) ise 19 boy yerleşmiş, bunlara ait 35 yer adı belirlenmiştir. Sivas, 24 Oğuz Boyu’nun adını en fazla taşıyan sancaktır; buraya 20 yerleşmiştir. Trabzon’da 2 boya ait 3 yer adı belirlenmiştir(3).
Kıyı şeridi başta olmak üzere, Karadeniz Bölgesi’nin Türkleşmesinde buraya yerleşen 21 boydan özellikle Çepniler çok önemli roller oynamışlardır. Bölgede Hacı-Emiroğulları isimli bir beylik de kuran Çepniler : Kıyı şeridi başta olmak üzere, Karadeniz Bölgesi’nin Türkleşmesinde buraya yerleşen 21 boydan özellikle Çepniler çok önemli roller oynamışlardır. Bölgede Hacı-Emiroğulları isimli bir beylik de kuran Çepniler’in faaliyetleri, Prof. Dr. Faruk Sümer tarafından şöyle anlatılmaktadır(4):
“Çepni; Avşar gibi, adı zamanımıza kadar gelmiş bir boydur. Vilayet-nameye göre Kır-Şehir’in Sulucu Kara-Hüyük köyüne gelen Hacı Bektaş-ı Veli’nin ilk müridleri Çepni’den idiler. Çepniler’in önemli bir kısmı herhalde 1240′daki Baba İshak Türkmenleri’nin isyanına katılmıştır.
Onlardan önemli bir kümenin 1277 yılında Sinop yöresinde yaşadığı görülüyor. Aynı yılda Çepni Türkleri Sinop şehrine denizden saldıran Trabzon Rum İmparatorunu mağlup ederek, şehrin onun eline geçmesini önlemiştir. Çepniler’in bu tarihten sonra Canit (Canik) denilen Samsun’un doğusunda Giresun yöresine kadar uzanan sık ormanlık bölgeye girerek orayı yavaş yavaş fethettikleri anlaşılıyor.
XIV. yüzyılın ortalarında bugünkü Ordu vilayetine Bayram-Oğlu Hacı Emir adlı bir Türk beyinin hakim bulunduğunu görüyoruz. Hacı-Emir 1358 yılında kalabalık bir asker ile Trabzon’un batısındaki Maçka’ya gelerek bu bölgede yağma ve tahriplerde bulunduktan sonra bol ganimet (doyumluk) ile ülkesine dönmüştü. Bugün Ordu’nun merkez köylerinden Bayramlı eskiden yörenin merkezi olup, bu ad aynı zamanda bütün yöreyi de ifade ediyordu. Bayramlı adı Hacı-Emir Bey’in babası Bayram’dan gelmiş olabilir.
Aynı yılda Trabzon imparatoru, Hacı-Emir’in akınlarını önlemek için diğer Türk beylerine yaptığı gibi, kızını onunla evlendirdi. Aleksis daha sonra (1381′de) bir kızını da Niksar beyi Tacuddin’e vermiş ve böylece üç Türk beyini kendisine güveyi edinmişti.
Hacı-emir 1361 yılında Trabzon imparatorlarının elinde olan Giresun’a bir saldırı düzenlemişti. 1380 yılında ise Trabzon İmparatoru’nun Çepniler üzerine yürüdüğünü görüyoruz. Trabzon vekayinamecisi Panaretes’e göre, İmparator 1000 kişilik bir yaya kuvvetini Tirebolu şehrine gönderdikten sonra atlılar ile de kendisi hareket etmiştir. İmparator, Philabonite ırmağı yatağını izleyerek Cheimaiae’ye kadar Çepniler kovalamış ve yurtlarını yakıp yıkmış, ayrıca Çepniler’in ele geçirdiği bazı hafif gemileri de kurtarmıştı. İmparator bundan sonra Sthlabopiastis denilen yere gelmişti. Tirebolu’ya gönderilmiş olan yayalara gelince, Onlar Cotzanta’ya kadar her yeri yakıp yıkmışlardı. Fakat dönerken Çepniler tarafından kovalandılar. Panaretes’in bu sözleri, batıdan Tirebolu’ya kadar kıyı bölgesi ile bu kıyı bölgesinin güneyindeki toprakların Çepniler’in elinde bulunduğunu gösteriyor.
Hacı-Emir Bey’in ölümü üzerine yerine oğlu Süleyman Bey geçti. Süleyman Bey 798 veya 799′da (1396-1397) Giresun şehrini ele geçirdi. 1404 yılında Timur’a giden İspanyol elçisi Clavijo, Ordu ve Giresun’un 10.000 kişilik bir orduya sahip bulunan Hacı Emir’in elinde olduğunu söyler.
Anlaşılacağı üzere bu beylik Canik Bölgesi’nin fethinde önemli bir rol oynamış ve Hacı-Emir ailesinin buyruğundaki Türkler de bu bölgedeki Türk halkının aslını teşkil etmişlerdir. Bunlar arasında Çepniler’in önemli bir yer tuttukları anlaşılıyor. Canik halkından bir kısmını Çepniler’in oluşturduğu XIV. yüzyıla ait belgelerden anlaşıldığı gibi, Trabzon’un güney ve batısındaki yörelere de Çepniler’in yerleştiğini biliyoruz. İspanyol elçisi Clavijo, Trabzon’dan Erzincan’a gelirken yolda Cepniler’e ait bir kale görmüştü.
Çepniler’den bir bölük, Uzun Hasan Bey zamanında Ak Koyunlu hizmetine girmiştir. Bu Çepniler’in başında İl-Aldı Bey bulunuyordu. Hasan Bey’in 837 (1468-1469) yılında Bitlis’in fethine gönderildiği emirler arasında İl-Aldı Bey de vardı. İl Aldı Bey’in dirliğinin Doğu-Anadolu’da olduğu anlaşılıyor. 883 (1478) yılında Yakub Bey Uzun Hasan Bey’in ölümünden sonra Ak-Koyunlu tahtına geçen ağabeyi Sultan Halil’in üzerine yürüdüğü zaman İl-Aldı Bey de ona katılmıştı. İki kardeş Hoy yakınındaki emirlerden Bayındır Bey, İsfendiyar oğlu Kızıl Ahmed Bey ile İl-Aldı Bey’i savaşın yapılacağı yeri seçmekle görevlendirmişti. İl-Aldı Bey Çepnilerinin, Trabzon bölgesi Çepnileri’nden olmaları ve kuvvetli ihtimaldir. Ak-Koyunluların halefi olan Safeviler’in hizmetinde de Çepniler vardı
XVI. yüzyılda Anadolu’da Çepniler’e ait 43 yer adı görülebilmiştir…”
XVI. yüzyılda Çepni Boyu’na bağlı oymaklar; Halep Türkmenleri, Ulu-Yörükler, Dulkadirliler, Atçekenler, Iran Türkmenleri arasında ve Adana, Trabzon, Koç-Hisar (Şerefli), Hamid Sancağı, Çorum ve Boz-Ok’ta yaşıyorlardı.
Prof. Dr. Faruk Sümer, Trabzon Bölgesi Çepnileri hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Osmanlı coğrafyacılarından Mehmed Aşık’ın XVI. yüzyılın sonlarında yazdığı Menazirü’1-evalim adlı eserinde Trabzon yöresinde yaşayan Türk halkından önemli bir kısmın Çepniler’den oluştuğu, yörenin batı ve güney tarafındaki dağların da Çepni dağları adını taşıdığı yolunda bir kaydın bulunduğu bilinmektedir. Tahrir defterlerinden bu Çepniler’le ilgili mühim kayıtlar elde edilmektedir.
Birinci Selim devrine ait (921 - 1515 - 1516 tarihli) bir defterde Çepniler’in yoğun bir şekilde yaşadıkları yer “vilayet-i Çepni” adı ile ayrı bir idari yöre olarak gösterilmiştir. Bu yörenin, defterdeki yer adlarından, Giresun, Torul ve Görele arasındaki saha olduğu anlaşılıyor. Özellikle Kürtün kazasına tamamen Çenpiler yerleşmişlerdir. Bununla beraber Çepniler, Trabzon-Torul-Vakf-ı Kebir arasındaki sahada da yaşamaktadırlar.
Çepni yöresinde Ozgur, Kaya-Dibi, Kurtulmuş, Yenice-Hisar, Seyyid, Çandarlu, Alını-Yuma, Engezlü, Firuzlu, Halkalu, Yakalkan, Kilise, Kul Çukuru, Şaban, Dikmeci, Yamğurca, Emürlü, Sarban, Uzun-Dere, Kara-Göncü, Mürsellü, Tana-Deresi, Derelü, Ak-Yuma, Karınca gibi büyük bir kısmı Türkçe adlar taşıyan kalabalık nüfuslu köyler görülmektedir. Buradaki Çepniler tamamen toprağa bağlanmışlardır. Hıristiyanlar ise sahil şehirlerinde oturuyorlardı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder